İyas İbn-i Muaviye (Ö. 122/740), Tabiûn (sahabeden sonraki nesil) alimlerinden, zekâsı ve nükteleriyle dillere destan olmuş, dahî bir şahıstır. Emevîler döneminde Basra kadılığı yapmıştır.
Günün birinde iki kişi İyas’ın huzuruna gidip davalaşırlar. Davacı şahıs, yanındaki adamda emanet parası bulunduğunu iddia etmektedir. Fakat adam bunu inkâr eder, şahit de yoktur. Kadı İyas emanet sahibine der ki:
– Sen emanet parayı bu adama nerede teslim etmiştin?
– Bahçedeki bir ağacın yanında.
– Şimdi oraya gidip, o ağacın bir yaprağını getirebilir misin?
– Elbette getirebilirim.
Davacı adam ağacın yaprağını getirmek için dışarı giderken, davalı kişi de mahkeme salonunda oturup beklemeye başlar. İyas ise diğer kişilerin mahkeme davasıyla meşgul olurken, bir taraftan da bir kenarda bekleyen adamı süzmektedir.
Biraz sonra adamı yanına çağırarak sorar:
– Davacı arkadaşın şimdiye kadar o ağacın yanına ulaşmıştır değil mi?
– Hayır efendim, henüz oraya ulaşamamıştır.
Kadı İyas yerinden fırlar:
– İşte yakalandın ey hak ve hakikat düşmanı! Haydi adamın hakkını öde bakalım. Yoksa seni aleme ibret için cezalandırırım.
Biraz sonra davacı adam elinde ağaç yaprağıyla çıkıp gelir. Davalı da kendi ikrarıyla emanet parasının tümünü ona öder.
Böylece Kadı İyas, keskin zekâsıyla davayı kolayca halletmişti.
İyas dermiş ki: “Ben insanlarla konuşurken aklımın yarısını, iki kişinin davasını görürken de aklımın tümünü kullanırım.”
İyas’ın şu sözü de meşhur: “Kendi kusurunu bilmeyen kişi ahmaktır.” Onun kusurunun ne olduğu sorulunca da verdiği cevap şu: “Çok konuşkanım!”
el-Bidâye ve’n-Nihâye; İbn-i Asakir: Tarihu Medineti Dimaşk; Yusuf el-Mizzî: Tehzibu’l-Kemâl.
Semerkand Dergisi
|