Oruç
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey îman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”
(Bakara, 183)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Oruçlu için iki sevinç vardır. Bunlardan birisi, iftar ettiği andaki sevinç, diğeri ise Rabb’ına kavuştuğu zaman duyduğu sevinçtir.”
(Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1.)
İki Sevinç
Oruç, cismâniyâtın daracık hudûdlarından kurtularak göklerin melekûtuna girmek için bir fırsattır. Buna, ikinci kez doğuş, denilmektedir. Nitekim Îsâ (as), “İki kez doğmayan göklerin melekûtüne giremez.” Sözüyle bu mânâya işâret etmektedir. Bundan daha öte oruç mücâhedesi, Allah’a kavuşma ve onu müşâhede etme vesilesidir. İşte “Oruç benim içindir, onun karşılığını ben veririm” (Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 160-162) hadis-i kudsîsi bunu ifâde etmektedir.
Yâni oruç tutmanın mükâfâtı, hûriler ve saraylar değil, Ben’im. Bu sebepten dolayı Allah Teâlâ, Îsâ (as)’a: “Aç kal, beni görürsün.” Buyurarak, kendisini görme saâdetine ulaşmayı aç kalma şartına bağlamıştır.
Sa’dî şöyle demiştir:
Bedenlerini besleyenler, uyanık olamazlar.
Midesi dolu olanlar hikmetten yana boş olur.
(İsmail Hakkı Bursevî, Ruhu’l-Beyân, 2.Cilt, Erkam Yay.)
Kısa Günün Kârı
Kalbin orucu, aklî temâyüllerden; rûhun orucu, rûhânî mülâhazalardan ve sırrın orucu ise Allah’dan başka şeyleri müşâhede etmekten uzak durmaktır.
|