Hamza Çayir & Müslüminal Paylaşımlar
  Hz. Meryem'in Hayatı
 
H.z. Meryem; Hayatı ve Şahsiyeti


Hz. Meryem, ulul-azm peygamberlerden biri olan Hz. İsa (a.s.)’nın annesidir. İsrâiloğullarının ileri gelenlerinden ve âlimlerinden biri olan ve Dâvud (a.s.)’un soyundan gelen İmran’ın kızıdır: “Allah iman edenlere namusunu koruyan, İmran’ın kızı Meryem’i de misal gösterir.” (66/Tahrîm, 12). Meryem “dindar kadın” demektir. Erkeklerden sakınan, iffetli anlamında “Betül” adıyla da adlandırılır. İmran’ın hanımı Hanna, kısır bir kadın olup, hiç çocuğu olmamış idi. Bir gün bir ağacın gölgesinde otururken yavrusunu doyurmaya çalışan bir kuş gördüğünde bu olay içindeki çocuk sahibi olma duygusunu alevlendirdi (İbnül-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, Beyrut 1979, I, 298). Kendisine bir çocuk ihsan etmesi için Allah’a duâ etti ve duâsı kabul edilirse çocuğunu Beytül-Makdis’e hizmetçi olarak adadığını söyledi: “Bir zamanlar İmran’ın karısı şöyle demişti: Rabbim, karnımda taşıdığım çocuğu sadece Sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul et” (3/Âl-i İmrân, 35). Hanna bu adamayı yaparken çocuğunun bir kız olma ihtimali aklına gelmemişti. Eğer çocuk kız olursa Beytül-Makdis’te hizmette bulunması nasıl mümkün olabilirdi? Kadınların özel durumları buna müsaade etmediği gibi, kurallara göre de bu imkânsız bir şeydi. Bunun içindir ki, Meryem, dünyaya geldiği zaman annesi, Allah Teâlâ’ya şöyle seslenmişti: “… Rabbim! Ben onu kız doğurdum; halbuki Allah onun ne doğurduğunu çok iyi biliyordu. Erkek, kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem koydum. Onu ve neslini kovulmuş şeytanın şerrinden sana emânet ediyorum” (3/Âl-i İmran, 30). Babası İmran, Meryem’in doğumundan önce vefat etmişti.

Hanna, çocuğu kundaklayıp Beytül-Makdis’e götürerek, orada görevli bulunanlara teslim etti. Çocuğun gözetilmesi görevini Yahya (a.s.)’nın babası Zekeriyyâ (a.s.) üstüne aldı. Zira onun hanımı, Meryem’in teyzesi veya kardeşi idi (İbnül-Esir, a.g.e., I, 299; Ali Sabûnî, en-Nûbûvve vel-Enbiya, Dımaşk 1985, 201).

Böylece Hz. Meryem, bir peygamber’in koruması altında yetişti. Zekeriyya (a.s.) onun için mescidde özel bir yer (mihrab) tahsis etmişti. O burada sürekli ibâdet ve duâ ile meşgul olurdu. Yanına Zekeriyyâ (a.s.)’dan başkası giremiyordu. Zekeriyyâ (a.s.) yiyecek bir şeyler vermek için yanına girdiğinde, her defasında yiyeceklerle karşılaşıyordu. Bu yiyecekler, yazın kış meyveleri ve kışın da bulunmayan yaz meyveleri idi. Allah Teâlâ, peygamber annesi yapacağı şerefli bir kadını bu şekilde rızıklandırıyordu. Olay Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Rabbı onu, güzel bir şekilde kabul etti. Ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi ve Zekeriyyâ’yı onun bakımına memur etti. Zekeriyyâ, Meryem’in bulunduğu mihraba her girdiğinde onun yanında yiyecek rızık buldu. ‘Bu, sana nereden geldi ey Meryem?” dedi. Meryem; ‘O, Allah tarafındandır. Şüphesiz Allah dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırır’ dedi” (3/Âl-i İmrân, 37).

Meryem, bu temiz ortam içerisinde iffetli ve şerefli bir şekilde yetişti. Allah Teâlâ’nın koruması altında Beytül-Makdis civarında hayatını sürdüren Hz. Meryem’e melekler sürekli gelerek, kendisine Allah indindeki makamını ve Allah’ın onu diğer kadınlar arasından bir peygamber annesi yapmak için seçtiğini müjdeliyorlardı.

“Bir zaman melekler şöyle demişti: ‘Ey Meryem! Allah seni kendi tarafından bir emirle meydana gelecek olan bir çocukla müjdeler ki, onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünya ve âhirette şeref sahibi ve Allah’a yaklaştırılanlardan olacaktır. İnsanlara, beşikte iken de konuşacaktır. O, sâlih kimselerden olacaktır” (3/Âl-i İmrân, 45-46). Hz. Meryem, kendisine verilen bu haber karşısında hayretler içerisinde kalmıştı. Onun bu durumu Kur’an’da şöyle ifade edilir: “Meryem; ‘Rabbim! Bana hiç bir insan dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?’ dedi. Allah da şöyle dedi: Bu böyledir. Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasına hükmedince ona sadece ‘ol’ der ve o da hemen oluverir” (3/Âl-i İmran, 47).

Bir gün, Allah Teâlâ, Cebrâil (a.s.)’ı parlak yüzlü ve güzel görünümlü bir genç sûretinde ona gönderdi: “Ailesi ile kendisi arasına bir perde koymuştu. Biz ona meleğimiz Cebrâil’i gönderdik de ona tam bir insan sûretinde göründü” (19/Meryem, 16). Hz. Meryem, onu bir insan zannettiği ve kendisine bir zarar verebileceğinden korktuğu için ne yapacağını şaşırmıştı. Etrafta o an yardıma çağırabileceği kimse de yoktu. Allah’a sığınmaktan başka çaresi kalmayan Hz. Meryem, ona; “Ben senden, Rahman olan Allah’a sığınırım. Eğer Allah’tan korkuyorsan bana dokunma’ dedi” (19/Meryem, 18).

Cebrâil (a.s.) bir insan şeklinde değil de, melek sûretinde gelmiş olsaydı, onu görünce dehşete düşüp ondan kaçacak ve söylediklerini dinlemeye tahammül edemeyecekti. Onun bu korkusunu gidermek ve geliş sebebini anlatmak için Cebrâil (a.s.) ona şöyle dedi: “Ben, sana nezih ve kabiliyetli bir erkek çocuk bağışlamak için Rabbinin gönderdiği bir elçiden başkası değilim” (19/Meryem, 19).

Hz. Meryem onun Cebrâil (a.s.) olduğunu anlayınca, sâkinleşti ve getirilen haber daha önce kendisine bildirilmiş bir şey olduğu halde (3/Âl-i İmrân, 45-46) yine de hayretini ifade etmekten kendini alıkoyamadı ve kendisine hiç bir erkek eli değmemiş; iffetli bir kimse olduğu halde bunun nasıl mümkün olabileceğine bir cevap almak istedi. “Meryem: ‘Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiç bir beşer dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim’ dedi” (19/Meryem, 20).

Cebrâil (a.s.) şöyle cevap vermişti: “Bu iş dediğim gibi olacaktır. Çünkü Rabbin buyurdu ki, ‘Babasız çocuk vermek bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mûcize ve rahmet kılacağız. Ezelde böyle takdir ettik” (19/Meryem, 21).

Allah Teâlâ, İsa (a.s.)’nın babasız doğmasını takdir ettiğinden, onu mûcizevî bir şekilde dünyaya getirmek için ruhundan üfleyerek yaratmıştır. Meryem’in gebe kalmasını Allah Teâlâ şöyle açıklamaktadır: “Nihâyet Allah’ın emri gerçekleşti. Meryem İsa’ya gebe kaldı” (19/Meryem, 22); “Irzını koruyan Meryem’i de hatırla. Biz ona ruhumuzdan üfledik. Onu da oğlunu da âlemlere bir mûcize kıldık” (21/Enbiyâ, 91); “Biz ona, ruhumuzdan üfledik. O, Rabbinin sözlerini tasdik etmişti ve itaatkâr olanlardandı” (66/Tahrîm, 12).

Hz. Meryem gebe kalınca, insanların bulamadığı bir yere çekilip tek başına beklemeye başladı: “Hâmileyken, insanlardan ayrılıp uzak bir yere çekildi” İnsanların gözünden uzak bir yere çekilmesi kavminin şüphe ve itham dolu bakışlarından kurtulmak içindi. Zaten o, başına gelen bu büyük hâdiseyi insanlara nasıl izah edeceğini bilemediğinden, sıkıntı içinde ne yapacağını şaşırmıştı.

Hâmilelik müddeti hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Bir kısmı, bu müddetin bir veya dokuz saat kadar olduğunu söylerken; diğer bir kısmı da, sekiz ay olduğunu söylemişlerdir (Sabunî, a.g.e., 202). Sahih olan, cumhûrun görüşüne göre ise, bir kadının tabiî hâmilelik müddeti kadar gebe kalmış ve yine aynı tarzda çocuğunu doğurmuştur (İbn Kesir, Tefsir, İstanbul 1985, V, 216).

Doğum sancıları gelince, insanlardan uzaklaşmış olduğu yerdeki bir hurma ağacının altına sığınmak zorunda kaldı. O, bu haldeyken insanların onu itham edecekleri şeyden dolayı ne kadar büyük bir bunaltı yaşadığını şu âyet-i kerîme açık bir şekilde ortaya koymaktadır: “Doğum sancısı onu hurma dalına yaslanmaya zorladı. Haline üzülerek: ‘Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim’ dedi” (19/Meryem, 23).

Hz. Meryem’in o anda zihnen içinde bulunduğu sarsıntıyı gidermek ve Allah Teâlâ’nın koruması altında olduğunu hatırlatıp teskin etmek için ona şöyle seslenildi: “Sakın üzülme! Rabbin alt tarafından bir ırmak akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine taze ve olgun hurmalar dökülsün” (19/Meryem, 24-25).

Hz. Meryem’e seslenenin kim olduğu hususunda, müfessirler ayrı görüşler belirtmişlerdir. Bir kısmı bunun Cebrâil olduğunu ifâde emektedir. Cebrâil vâdinin aşağısından ona seslenmişti. Bu görüşe göre Hz. İsa (a.s.), annesi onu kavmine getirinceye kadar konuşmamıştır. Diğer bazı müfessirler, ona seslenenin İsa (a.s.) olduğu görüşündedirler (bkz. İbn Kesir, a.g.e., V, 218).

Hz. Meryem, çocuğunu dünyaya getirmişti. Ancak, kavminin yanına, onların bu konuda içinde bulundukları fitne halini bildiği halde nasıl dönebilirdi? Onu, hak etmediği halde, iffetsizlikle itham edeceklerdi. O, içinde bulunduğu durumun içyüzünü onlara nasıl inandırabilirdi? Bu karmakarışık düşünce ve sıkıntı halinde ne yapacağım şaşırmışken, ona seslenen; sıkılmadan yiyip içmesini ve kavmine gidince nasıl davranması gerektiğini şöyle bildirmişti: “Ye, iç; gönlünü hoş tut. Eğer birini görürsen, ‘Rahman olan Allah’a konuşma orucu adadım, bu gün, kimseyle konuşmayacağım’ de” (19/Meryem, 26).

İbn Zeyd şöyle demektedir: İsa (a.s.), annesine, “mahzun olma” dediğinde o; “Benim bir kocam olmadığı ve kimsenin câriyesi de olmadığım halde sen benimle birlikte iken nasıl üzülmeyeyim? Ben insanlara nasıl bir özür beyan edebilirim? Keşke başıma böyle bir şey gelmeden önce ölseydim de unutulup gitseydim” dedi. Hz. İsa ona; “konuşmak için sana ben yeterim. Sana bir soru yöneltilirse; ‘ben Rahmân’a oruç adadım, onun için bugün hiç bir kimseyle konuşmayacağım’ de” dedi. İbn Zeyd, bunların, annesine Hz. İsa tarafından söylendiğini belirtmektedir (İbn Kesir, a.g.e., V, 220). Hz. Meryem, Rabbinin mûcizelerini görünce, yaratanının kendisini koruduğunu ve kavmine karşı da mahçup etmeyeceğini idrâk etmenin verdiği bir huzura kavuştu. Çünkü yanında mutlak anlamda bir delil vardı ve ortadaki mûcizevî olayın ispat edilmesi de Allah için kolay bir şeydi. Bu inanç içerisinde Hz. İsa’yı alıp kavminin yanına gitti. Bu, kavmi için de çözülmesi kolay olmayan bir durumdu. Zira onlar daha dogmadan mâbede adanmış ve orada ibâdete dalmış tertemiz, iffetli bâkireyi kucağında bir çocukla karşılarında görünce dehşete düşüp sarsıntı geçirdiler.

Hz. Meryem’in çocuğunu kucaklayıp kavmine gelmesi ve kavminin tepkisi Kur’ân-ı Kerim’de şöyle dile getirilir: “Meryem, İsa’yı yüklenerek kavmine getirdi. Kavmi, hayretler içinde şöyle dediler: Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir iş yaptın. Ey Hârun’un kız kardeşi Meryem! Senin ne baban ahlâksız, ne de annen iffetsizdi” (19/Meryem, 27-28).

Zikredilen Hârun, Hz. Meryem’in soyundan geldiği, Mûsâ (a.s.)’nın kardeşi Hârun (a.s.)’dur. Kavmi ona bu şekilde hitap etmekle; onun işlediğini zannettikleri fiil ile Hârun (a.s.)’un yolu arasındaki büyük tezadı vurgulayarak, yaptığı şeyin ne kadar acâyip bir şey olduğunu ortaya koymayı amaçlamışlardı. İbn Cerir’in söylediğine göre ise, Hârun aralarında bulunan fâcir bir kimsedir ve onlar Meryem’i itham ederken kötü bir kimsenin kardeşi yaparak, onu aşağılamak istemişlerdi (İbn Kesîr, a.g.e., V, 221).

Onların bu ithamları karşısında Hz. Meryem, kendisini kınayanlarla alay edercesine çocuğu gösterdi ve bu olayların sırrını ona sormalarını işaret etti. Ancak onlar öfkeye kapılarak, hayretler içerisinde beşikteki bir çocuğun konuşmasının nasıl mümkün olabileceğini sordular: Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi: “Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz’ dediler” (19/Meryem, 29). Bunu üzerine Hz. Meryem’i aklayan İlâhî mûcize gerçekleşti ve İsâ (a.s.) konuşmaya başladı: “Çocuk ‘Ben şüphesiz Allah’ın kuluyum. Bana kitap verildi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, beni mübârek kıldı. Yaşadığım müddetçe de namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti. Bir de anneme hürmetkâr kıldı. Beni asla zâlim ve isyankâr yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün Allah bana selâm ve emniyet vermiştir’ dedi” (19/Meryem, 30-33).

Ancak kavminin, diğer peygamberlerin kavimlerinin de yaptığı gibi, mûcizelere rağmen, onu yalanlamayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Zira Kur’ân-ı Kerim’de İsrailoğullarına lânet edilişin sebepleri dile getirilirken, Hz. Meryem’e yaptıkları iftira da zikredilmektedir “İnkâr edip Meryem’e büyük bir iftira attıkları ve ‘Allah’ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih İsa’yı biz öldürdük’ dedikleri için Allah onlara lânet etmiştir…” (4/Nisâ, 156-157).

İncillerde verilen bilgilere göre Hz. Meryem, İsa (a.s.)’ı alarak Yusuf Neccar’la birlikte Mısır’a gitti. Matta ve Barnaba incillerindeki kayıtlara göre Mısır’a gidişin sebebi; Kâhînlerin kendisine Beyt-i Lahm’de doğan bir çocuğun bütün Yahûdileri hâkimiyeti altına alacağını haber vermeleri üzerine Kudüs’te zâlim bir hükümdar olan Herodos’un Beyt-i Lahm’de doğan bütün çocukların öldürülmesini emretmesidir. Bunun üzerine Yusuf Neccar’a rüyasında Hz. Meryem’le çocuğu alıp Mısır’a gitmesi emredilmiştir (Sâbûnî a.g.e., s. 206).

Ancak, İncillerde nakledilen bu ve buna benzer Kudüs’e tekrar dönüşü ile alâkalı rivâyetlerin doğru olma ihtimalleri bulunmamaktadır. Çünkü Hz. Meryem, Zekeriyyâ (a.s.)’nın koruması altında bulunmakta idi. Hem sonra o Cebrâil (a.s)’in yönlendirmesine göre hareket ettiğine göre, Hristiyan kaynakların zikrettiği Yusuf en-Neccar adındaki zâtın rüyada aldığı tâlimatlara nasıl gerek duyabilir ki?

Hz. Meryem’in doğuşundan, İsa (a.s.)’yı mûcizevî bir şekilde dünyaya getirişine kadarki olaylar, Kur’ân-ı Kerim’de mufassal olarak yer almaktadır. Bunun bu kadar geniş ele alınmasının sebebi, Yahûdi ve Hristiyanların sapıttıkları temel meselenin, gerçek yüzüyle vuzûha kavuşturulmasıdır. Allah Teâlâ, İsâ (a.s.)’ın dünyaya gelişi ve kendini daha beşikte iken kavmine takdim edişini zikrettikten sonra; “İşte Meryem oğlu İsa budur. Hakkı söylemiştir. Ne var ki, Yahûdi ve Hıristiyanlar bunda ihtilâf etmişlerdir” (19/Meryem, 34) buyurmaktadır.

İsa (a.s.)’nın durumunu Allah Teâlâ, Adem (a.s.)’in durumuna benzetmektedir: “Allah katında İsa’nın durumu da Adem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı. Sonra ona ‘ol’ dedi ve o oluverdi” (3/Âl-i İmran, 59). Âdem (a.s.)’in topraktan halk edilişine inanmak nasıl imanla alâkalı bir şey ise, Hz. Meryem’in, İsa (a.s.)’yı babasız olarak dünyaya getirişi de imanla alâkalıdır. Kalbinde fitne bulunanlar, Yahûdi ve Hristiyanlar gibi onun durumu hakkında şüpheye düşerler, Allah’a teslim olan kalpler ise, olayı âyetlerin haber verdiği şekilde kabul edip tasdik ederler. Allah Teâlâ, Rasûlüne hitap ederek, onun şahsında bütün mü’minleri uyarmaktadır: “Bu, Rabbin tarafından bir gerçektir. Sakın şüphe edenlerden olma.” (3/Âl-i İmrân, 60)

Hz. Meryem’in ne kadar yaşadığı ve nerede öldüğü hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. O, Âsiye, Hatice ve Fâtıma ile birlikte mevcut olan ve olacak en faziletli dört kadından birisidir (Ahmet b. Hanbel, Müsned, III, 135).




 
 
  Bugün 97 ziyaretçi (123 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol